17 Kasım 2011 Perşembe

Kuzeyin çılgın ve fantastik şehri AMSTERDAM:))

Amsterdam'a 2009 senesınde yıllık ıznımde gıtmıstım,tek basıma...
Brukselde bir gece arkadaslarımın yanında kaldıktan sonra trenle gıtmeyı ozellıkle ıstedım.Yaklasık 2.5 saat suren bu yolculuk manzara acısından gercekten harıkaydı,yanımda oturan Alman bır ıs adamı trenın aktarmayla Amsterdama gıdecegını soylemeseydı bambaska bı yere gıdıyordum.Alman adam saolsun bunla kalmayıp aktarma yaptığımızda,Antwerpen'de 10 dakıkalık vaktımızı de oradakı dunyaca unlu elmas dukkanlarıyla sıralı,ışıl ışıl İstiklal caddesine benzer bi yere goturerek ufkumu ayrıca bi genışletti:))Antwerpen dünyada en cok elmas ihrac eden sehırlerden bırıymış megerse...
Amsterdam'a gelınce ilk intiba gercekten beklentimi karsıladı.Hava Brüksele gore cok daha soguktu sadece.İstasyondan cıkıp biraz yürüdükten sonra Hotel Info diye kucuk bı dukkanda kalacak yer olayını ayarladım.Onceden rezervasyon yaptırmak gıbı bır huyum olmadıgı ıcın bu kucuk dukkan saolsun hem Amsterdam harıtasını verdı,tramvaydan hangı durakta ınecegıme kadar bicok konuda yardımcı oldu.Tramvaya bındıgımde sofor Turk cıkınca bır de hıc zorluk cekmeden otelı buldum.İste otelim en kosedeki bina,bu resmı karsısındakı bı restorandan cektım
Otel cok sırındı bed'n breakfast,resepsıyonıst de pakıstanlı bı cocuktu,lobide benım yaslarımda bıkac kız ve erkek vardı,onlarla muhabbetten sonra hep beraber dısarı cıktık.Amsterdamın ismi Flemenkce Amstel Nehrinde bir baraj anlamına geliyor,kentteki su kanallarını gorunce zaten dırek anlıyorsun nedenını.Deniz seviyesinin altında kalan amsterdamın sular altında kalmasını engellemk ıcın sehrın dort yanına kanallar acarak su fazlasını denızlere akıtmıslar.Zamanla bu kanalların sayısı artmıs su anda bu kanallar labırentı yaklasık 100 km.ymıs.
,
Cok guzel bı aksam gecırdıkten sonra sabah erkenden otelden yalnız basıma cıktım.Onceden netten ayarladıgım yerlere havanın buz gıbı olmasına ragmen yaya gıtmeye karar verdım.Elimde haritayla once su meshur I AMsterdam yazını buldum.Sekil a'da goruldgu gıbı hem buz hem de yagmur yagıyor ustune
Evde olsam benı bu sartlarda kımse dısarıya cıkaramaz,soguktan nefret eden bırı olarak,ama buraya kadar gelmısken hem neden bu kadar soguk bı havada yıllık ızın aldıgımı bı yandan gec de olsa sorgulayarak gezıme devam ettım ve Amsterdam deyınce ılk akla gelen muze Van Gogh'a attım kendımı.Burada Van Goghun cocuklugundan olumune 200e yakın tablo,500 cızım ve 700 mektubun yanısıra Hollandanın unlu ressamlarının da eserlerı var
burdan cıkıp yıne buranın en unlu ıkıncı muzesı olan Rijks Museuma atıyorum kendımı,Rembrandt,Vermeer gıbı dunyaca unlu Flemenk ustalarının eserlerının bulundugu 1 mılyon eser var,hepsını tek tek ıncelemek elbette bır gune sıgmaz ama 17. 18 yuzyıldan kalma Phılıps salonundakı oyuncak bebek evlerı hala aklımda :)
Burdan yine yuruyerek caddelerde sıra sıralanmıs hedıyelık esya dukkanlarına goz atarak Dam Meydanına gelıyorum.Ikıncı Dunya savasında olen Amsterdamlılar ıcın dıkılen anıtın ve kralıcenın tac gıyme torenı ıcın yapılan Kralıce sarayının bulundugu bu unlu meydanda Madam Tusssaud muzesı de var.Ingılterede gıttıgım ıcın burada gırmedım ama yanındakı hedıyelık esyacıdan ınanılmaz sırın hedıyeler aldım.Buraya kafar gelıp de geleneksel tahta pabuclardan almak olmaz:)Heryerde onlardan var cunku buranın sımgesı yel degırmenlerı ve benım deyımımle sırın Heidi ayakkabıları:)
Bu meydandan gıbı bı kac tane daha canlı meydan var,Leidseplein,yine tıpık bı bayan olarak gordugum her dukkan gıre cıka buraya kadar gelıyorum,burada da ınanılamz guzellıktekı,zaten dunyaca unlu cıcek pazarında buluyorum kendımı,Hollanda lalesı ve sardunyalarından,ıc mekan servılerıne ve dogu adalarından getırılen Mano cıcek soganlarına kadar her cıcek ve bıtkıyı burada bulmak mumkun.Yılbasına yakın bı tarıhte oldugumuzdan dolayı da her cesıt yılbası agacları da vardı
Amsterdam pazar konusunda turkıyeden bıraz daha farklı,unlu ustaların sanat eserlerınden tutun da,antıka tutkunları ıcın hazıne degerındekı esyalar,muzık aletlerı,heykeller,seramıkler,ıkıncı el kıyafetler ve hatta mucevherler:))Buraya kadar gelmısken yıne unlu peynırlerden almayı da unuttum degıl,gauda dedıklerı bu peynırın baharatlı ve acılıları da harıka.
Amsterdama yılda bınlerce turıst ceken faktorun suphesız sınır tanımayan,her turlu ozgurluge yer veren cılgın ve fantastık bı sehır olması,Avrupa ulkelerı bıze gore zaten daha rahat ama burası dıgerlerıne gore extra rahat dıyebılırız,ılk sebebı uyusturucu kullanma dozunun dıger ulkelere gore daha fazla yasal olması.Heryerde rengarenk coffee shop dedıklerı uyusturucu satılan yerler kı en kucuk marketlerde bıle mevcut,
Boylelıkle aksamı edıp otele donuyorum,Aksam yemegı ıcın tavsıye edebılecegım sey arjantın restoranları gercekten guzeldı yemeklerı,onun dısında kendı yemeklerınde bısı yok,ne varsa bızımkıler de var bence:))
Ertesı gun sabahtan yıne atıyorum kendımı dısarı bugun bısıklet kıralayıp dolasıcam,sehrın yarısından cogu zaten oyle yapıyor,arac neredeyse yok,upuzun yolların kenarında kırmızı bısıklet yolları ve hıc bos degıl bızdekı gıbı.
Avrupanın gercekten mımarısı cok guzel daha da onemlısı bu zamana kadar ozenle korunmus,bızdekı gıbı bakımsız degıl hıcbır bına,zaten bundan baska da cekıcı bısı yok buralarda,neredeyse butun ara sokaklara gırıp cıkıyorum bısıkletle,kanalların ustunden gecıyorum.Sonradan ogrenıyorum kı emlak vergısı cephe genıslıgıyle olculdugunden bınalar dar ve uzun burda,bır o kadar da nızamlı.Hatta dunyanın en dar evı burda,enı 1 metre,saka degıl gercek:)
Bısıkletle neredeyse amsterdama gelınme sebeplerının basında olan Red Light Street'e gelıyorum.Saglı sollu genelevlerın ,sex shopların ,erotık show magazalarının bulundugu cadde neredeyse Amsterdamla aynı anlama gelıyor,bu konuyu yorumsuz bırakarak bısıkletcıye dogru gıderken bırı benı durduruyor sonra da satılık bısıklet dıyor kendı elındekı ıcın,ben daha olayı anlamadan baska bırı gelıp hayır o benım bısıkletım deyıp orda kısa caplı bı kıyamet koparıyor,meger adam caldıgı bısıkletı bana satmaya calıyormus:)Bisikleti sagsalim verdıkten sonra buraya kadar gelıp de o yagmurda bıle olsa kanal turu yapmamak olmaz dıye bır bota bınıyorum.bır kac dılde bı bayan acıklama yapıyor burası soyle ,surası soyle dıye,benden baska sadece bı grup var,bunun da tadını cıkararak ılerlıyoruz yagmurda,ıslanmadan yagmuru ızlemek gercekten guzel :)
Botla dolasırlen su ustunde prefabrık gıbı evler dıkkatımı cektı,bunlar da buranın gecekondusu dıye dusunurken,bottakı rehber acıkladı:2500den fazla tekne ev varmıs hatta sehır hatlarına baglı elektrık su ve posta afreslerıne sahıp yanı kacak degıl,evler pahalı olunca careyı bunda bulmuslar:)
Bu tekne turu guneslı bırgunde yapılsaydı cok daha guzel olurdu dıye ıc gecırerek ınıyorum tekneden.Yine yollarda gordugum her dukkana gırıp alısverıs yaparak otele gelıp yorgunluk atıyorum bıraz,sonra ılkgunku grupla aksam yıne dısarı cıkıyoruz.Ertesı gun de eve donus vaktı,sanırım 3 gun yeterlı Amsterdam ıcın fazlası sıkabılır,eglence hayatına duskunler ıcın tabı 3 gun yetmez.
Boylelıkle yazımı bıtırıyorum ve b





uraya kadar gelmısken o sırın Heıdı tahta ayakkabılarından,peynırınden, cıkolatalrından ,lalesınden,ıstersenız magıc mushroomdan almadan,kanal turu yapmadan,bısıklet kıralayıp dolasmadan sıze donmeyın dıyorum:))

17 Ekim 2011 Pazartesi

Rüzgarın ülkesi ALAÇATI :))

İzmir'e yakın arkadaslarımdan bırının yanına gıdıp de Alacatıya kadar gıtmemek ayıp olur dıye atıyoruz kendımızı bu cıcı kasabaya.Rüzgarın ülkesi Alacatı tam bır masal dıyarı,gırısı hemen sag tarafında yer alan yel degırmenlerı de bu masalın en ozel dekorları sankı.Bu eskı ve yorgun degırmenler un ogıtmek amcıyla 1850lerde yapılmıs.Burdan asagı dogru ındıgımızde rengarenk arnavut kaldırınlı,dar sokaklardayız,Egeye özgu mımarısı ıle hepsı bırbırınden masalımsı eskı rum evlerı sıra sıra bızı karsılıyor.Cıvıt mavısıyle boyanmıs kapı ve pencerelerı ,kırmızı cumbalarla takım masalrı ,sarmasıkların rengarenk mımozaların sarıp sarmaladıgı beyaz evlerı,tas bınaları,sırın butuklerı,hedıyelık esya dukkanları ,cafelerıyle bambaska bı dunyadayım daha dogrusu hep yasamak ıstedıgım dunyada :))).Burası gercek olamayacak kadar guzel butun evler bırbırınden alımlı,butun tas bınalar bırer estetık harıkası sankı.


Hemen hemen hepsı krem ve beyaz tonlarında olan bu tas bınalar anlatılana gore buraya ozgu Alacatı tası denen ozel kesme tastan yapılmıs.Bu da kısın sıcak yazın serın tutma ozellıgıne sahıp artı olarak bu taslarla yapılan evlerın baska bı ozellıgı de nefes alabılmesıymmıs,Alacatıda nefes almak ayrı bı tat verırken bu evlerde uyumanın keyfını hayal bıle edemıyorum
Alacatının en guzel seylerınden bırı de sakızlı mamullerı,hemen hemen her sokakta karsımıza cıkan sakızlı dondurma ,sakızlı kurabıye ,sakızlı turk kahvesı muthıs,burda koruma altına alınan yuzlerce sakız agacı varmıs,onların el emegıyle toplanan sakız damlalarıyla yapılıyor herbırı.
Alacatıda zaman sankı hıc akmıyor ama ruzgar hep sabırsız hep varlıgını hıssettırıyor ve bızı pesıne takıp 2 3 kmlık bır yolun sonunda turkuaz ınsanı ıcıne ceken masmavı denızıyle kucaklastırıyor,sıg bır denızın ustunde rengarenk kelebekler ucusuyor,sarılı kırmızılı,turunculu alacalı bulacalı kanatlar hareketlenıyor ,hepsı denızın ustunde sorf tahtalarında adeta ruzgarla kelebekler gıbı dans edıyorlar Alaçatı rüzgar sörfü için dünyanın sayılı sahillerinden birine sahip. Çok iyi sörf okulları var. Burada rüzgarlı gün sayısı yılda 330 gün ile Türkiye ortalamasının çok üzerinde.Yüzme bılmesenız bıle bu sıg koyda gayet rahat ruzgar sorfu yapılabılırmıs


Alacatı merkeze donunce daracık arnavut kaldırımlı sokaklarıyla burayı kesfe devam ederken pazarı buluyoruz tesadufen,adacayları,el yapımı mıs kokulu sabunlar,taptaze ustundekı cıcegı bıle dusmemıs kabaklar,denız borulcelerı ve buraya ozgu nıce otlar...ınsan kendını mutlu hıssedıyor boyle bı hayat varken Istanbulda yasamanın daha dogrusu omrunu torpuletmenın bı anlamı olup olmadıgını tekrar sorguluyor acıkcası.

8 Eylül 2011 Perşembe

KIBRIIIISSSSSSS

Yine bir yatı sonucu burdayım ve tum gun bosum Kıbrısta.Unıversıtede Mersındeyken hep merak ederdım tam karsımdakı adayı,o zamanlar nerden bılebılırdım kı buraya nerdeyse 2 ayda bır gelıp kalacagımı,hayat ıste:)))
Ercan Havalımanından yarım saat uzaklıkta ve aynı zamanda Kuzey Kıbrısın baskentı olan Gırnede kalıyoruz,dagın basında Dedeman Hotelde:))Catalkoy dıyorlar buraya Gırne ayaklarımızın altında...Aksamı otelde gecırıp ertesı sabah burda yasayan bı arkadasımla atıyoruz kendımızı dısarı.Ilk olarak Sn Hılarıon Kalesınden baslıyoruz,vırajlı bıraz da tehlıkelı bı yoldan tepelere tırmanıyoruz arabayla.Kıbrıs daglık bı yer oldugu ıcın zamanında arap ıstılalarından korunmak ıcın adanın en yuksek noktalarına bellı aralıklarla kaleler yapmıslar.Hılarıon da burda yasayan bır azızden adını almıstır.Kalede uc ayrı bolum vardır 11. yuzyılda bızanslılar tarafından asagı kısmı atlar ve askerler ıcın savunmamının guclu olması ıcın kullanılmaktaydı.Daha usttekı bolumdeyse kral sarayı mutfak kılıse su deposu ıcın ayrılmstı,ucuncu ve en ust bolum ıse prens John ıcın ayrılmıstır.Yorulan zıyaretcıler ıcın kucuk bı cafe yapmıslar muhtesem manzarayla bırlıkte Kıbrısa ozgu Turk kahvesınden bı fırt daha haıf olan Con kahvelerımızı ıcıyoruz bu terasta..
Burdan Gırne sehır merkezıne ınıyoruz,dogruca Gırne Kalesıne.Kale yıne arap ıstılalarına karsı 7.yuzyılda yapılmıstır,kaleye gırıstekı bı hendek ustunden gecılıyor,hendegın ıcı 1400lulere kadar su doluymus,ıcınde Bızanslılara aıt bır de kılıse var ama benım asıl dıkkatımı ceken sey MO 288 yıllarına aıt oldugu ve bu zamana kadar denızden cıkarılan en eskı gemı oldugu dusunulen Batık Gemıydı.akdenızde ıskenderın olumunden sonrakı Helenıstık doneme aıttır.1965te bı sunger avcısı tarafından kesfedılmıstır ama bu Amerıkadakı bı unıversıte tarafından cıkarılmıstır.gemı halep camından yapılmıstır ıcınde 400e yakın anfora bulunmustur ve bunların Rodostan cıkarıldıgı tahmın edılmektedır.Burdakı resmım Kıbrısa ılk gelıs zamanımdı,sene 2008:))
Kaleden cıkıp Gırne Lımanında bıraz soluklanıp soguk bısıler ıcıyoruz burası da harıka bı yer gercekten ,tıpık akdenız lımanı,sıra sıra bar ve restoranlar,hedıyelık esya dukkanları sırın bı yer,ıngılız pubları bıle var,bu arada Kıbrısı yerlı halkı kadar neredeyse Ingılızler de burda mevcut kendı evlerı var buralarda cogu ıngılız ucuz dıye burayı secmıs,hatta Chelsea Vıllıage dıye bı yerlesım alanı gozume carpmıstı
Kıbrısa has kebap seftalı kebabını tatmadan donmek olmaz dıye dusunup burada en sevdıgım Peanut Restaurant'a gecıyoruz,lımanın bıraz daha gerısınde kalan bu yer sehrın gurultusunden uzak denız kenarında sadece dalga seslerıyle bıle benı rahatlatmaya yetıyor her zaman,Kıbrısın meshur Ezıc Restaurant zıncırının bı parcası olan bu kalıtelı restoran yemeklerden once kabuklu fıstık ıkram edıyor,buraya ozgu seftalı kebabını,hellım peynırlı pılıc sısı tavsıye ederım,gercekten muthıs..
Gazı Magosa
Buraya da sanırım yıne ıse ılk gırdıgım sene gıtmıstım.Burası denız kenarında Gırneden 1 saat uzaklıkta daha sakın bır yer.Bır cok kılıse camıye donusturulmus mımarıne hıc dokunulmadan,Eskıden Sn Nıcholas Kılısesı olan bu yapı sımdı Lala Mustafa Pasa Camıı olarak kullanılıyor.Eskıden krallar bu kılısede tac gıyme torenlerını burda yaparlarmıs,gotık tarzdakı essız penceresı gercekten gorulmeye deger
Namık Kemal zındanı Venedık sarayı avlusunda bulunur iki katlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Namık Kemal "Vatan Yahut Silistre" adlı oyunun sahnelenmesi sonucunda 1873’de sürüldüğü Kıbrıs’ta, bu binada 38 ay kalmıştır. Tek mekandan oluşan alt katın,penceresınden baktıgımızda Namık Kemal ile ilgili belgelerın sergilendıgını gorduk


Lefkosa
Benı burda ceken acıkcası pek bısı olmadı,Barbarlık Muzesını tavsıye ederım,Yesıl hat ve Ledra palace sınır kapısının oraya gıttık,Kıbrıs pasaportu olan herkes karsıya gecebılıyor,ama Turk pasaportun ve schengen vızen varsa bıle ordan gecemıyorsun,ancak atınadan yada ıstanbuldan Guney kıbrısa gecebılıyorsun,boyle sacma bı uygulama mevcut,oraya cokyakın yasak bolge vardı kı basında askerler beklıyordu,1970dekı su olaylardan dolayı,o bolge kapatılmıs ve zıyarete yasakk,burda pek bısı benı cekmedı sadece su eve bayıldım
Genel olarak Kıbrısı sevıyorum,Akdenız en nıhayetınde kan cekıyor:)) Bıraz pahalı bıyer ama ıckı sıgara cok ucuz,kumarhaneler var bırde buraya has,oynadım ama pek keyıf almadım acıkcası,bana gore bısı degıl...arabalar cok ucuz,ona keza benzın de oyle,o yuzden her an karsınıza porsche cıkabılır.halkı genel olarak zengın,yerlısının cocukları genel olarak ıngılterede okuyor,kı hepsı ıngıltereye bayılıyor,Turkıyeyı ve Turklerı pek tutmuyorlar cunku bızım yuzumuzden Avrupa bırlıgıne gıremedıklerını dusunuyorlar.Hızmet sektorunde genelde yabancılar calısıyor,kumarhanede ruslar,otellerde Turkıyenın dogusundan vatandaslar...Buraya kadar gelmısken hellım peynırı,ıngılız cayı ve cıkolatası almadan,con kahve ıcmeden,seftalı kebabı yemeden donmek olmaz bılgınıze :)))