15 Şubat 2012 Çarşamba

KAŞ

Tek kelimeyle memleketten sonra hayatımın sonuna kadar yaşamak istediğim ikinci yer Kaş olurdu herhalde:) Bu buz gibi kış gününde bile fotolarına baktıkçca insanın içini ısıtmaya yetiyor hatta herseyi bırakıp oraya gidesi geliyor insanın...
Kaşa vardığımızda neredeyse akşam oluyordu,şanslıydık çünkü şu günbatımı manzarasını gorebildik
Kaş en yakın şehir merkezine yaklaşık 150 kmden fazla uzaklıkta olmasından ve yollların virajlı biraz da tehlikeli olmasından dolayı neyseki hala orjinalliği bozulmamış şirin mi şirin bi kasaba.Bunun yanında yerli yada yabancı turist profilinin de gayet bilinçli bi zihniyete sahip olmasından sempatik geldi bana...Kendimize hemen kasabanın merkezinden bi pansiyon ayarlıyoruz,fiyatlar bu kadar populer bi yer için gayet uygun,sonra serinlemek için denize girmeye karar veriyoruz.Kaşta genel olarak sahil anlayışı yok,sanırım bu da hala buranın denizini tertemiz kalmasını saglamış,Büyük Çakıl ve Küçük Çakıl isimli iskeleler var,bunların kaldığınız her otel yada pansiyonla anlaşması var,şezlongtan şemsiyeden ucretsiz olarak yararlanıyorsunuz,gayet guzel bi uygulama.Deniz keyfinden sonra kendimizi sokaga atıyoruz,cafeler,restoranlar,barlar cıvıl cıvıl
Akşam burda yaşayan arkadaşlarımız geliyor,yemek yiyoruz hep beraber,gercekten de benı yanıltmıyor onların anlattıkları,vıcık vıcık kitle turizminden daha nasibini almamış burası, insanları sıcakkanlı,esnafı Bodrumdaki gibi turiste yolunacak tavuk gözüyle bakmıyor...
Ertesi gün sabah erkenden kalkıp otelın muthıs denız manzaralı balkonunda kahvaltıdan sonra hemen tum gun surecek Kekova tekne turuna gıdıyoruz,Kaşın etrafında irili ufaklı cok fazla ada ve koy var, buralarda denıze gırmenın keyfı gercekten tarıf edılmez,berrak tertemız turkuaz su insanın tüm stresini alıyor, tüm senenin yorgunluğu gitti üzerimden.

Öğle saatlerinde Simena (Kaleköy ) de demir atıyoruz,burası binlerce yıl önce bi deprem sonucu denizin onlarca metre altına batan Likya kenti,gercekten gorulmesi gereken bi yer, yaklasık 100 hanelı kucucuk bu koye karadan da ulasım varmıs,tepesınde usenmeyıp kaleye cıkarsanız belkı de dunyanın cok az yerınde gorebılecegınız harıka bı manzara sızı beklıyor,Rahmı koc buraya kucuk bı okul bıle yaptırmıs.
Kalenin yanında bi kac tane salaş cafelerin birinde hıc sevmediğim halde serinlemek için içtiğim ev yapımı limonata gercekten harıkaydı.Daha sonra asagı ınıp tekrar tekneye bindik, artık donus yolundaydık ve hep merak ettıgım batık lıkya sehrındeydı sımdı sıra,hanı su Türkiyeyi tanıtan tatil kıtapcıklarında denızın ıcındekı lahıtın resmı vardır,onu gorecegımı ve suyun altında bozulmadan batmıs bı sehır hayal ederken daha farklı bıseyle karsılastım:))
Burada yogun turızm trafınden dolayı demır atmak ve dalmak yasakmıs,sadece foto cekmekle yetındık
birde kıyıdan cok uzakta olmamıza ragmen teknesıyle acılmıs ıncık boncuk el yapımı takılar satan bı anne kız vardı
Boylelıkle tekne turunu bıtırıp aksamustu Kaşa gerı donuyoruz,gercekten tatılde oldugumu sonuna kadar hıssettım bu turla...
Bıraz dınlenıp tekrar cıkıyoruz dısarı,aksam ıcın gayet salaş ne nezıh karışımı yerler var,canlı muzık yapan barlar yada ıngılız turıst agırlık oldugu ıcın irish pub tarzı yerler var..
Kaşta bırcok aktıvıte mevcut kı en basında dalış geliyor,dunyanın sayılı dalış noktalarından,bunun yanı sıra daglık cevresınden dolayı yamac parasutu,dag yuruyusu,kano tarzı sporlar var,bunları merkezdekı turızm acentalarından detaylı ogrenebılırsınız.Ertesı sabah subaqua dıvıng ıle denıze acıldık ve gercekten ınanılmaz profesyonel bı ekıple ılk dalısımı yaptım,buraya gelmek ıcın bı neden daha eklendı,su altı bambaska bı dunya,daha once bana kendımı bu kadar degısık hıssettırmemıstı,alabıldınce ozgur,herseyeyden ızole edılmıs bı dunya....

Malesef ki Kaştan ayrılma vaktı,yolumuz uzun oldugundan buraya yenıden gelme umuduyla tekrar cıkıyoruz yola,buraya cok yakın,dunyaca unlu,resımlerını yıne pek cok tatıl kıtaplarında gordugumuz,uzak dogu kumsallarını anımsatan Kaputaş Plajına gıdıyoruz oncelıkle,tabı asagı ınmek ıcın 187 merdıven oldugundan goze alıp ınemeyıp,bi dahakı sefere diyoruz ve sadece bu essız kumsalın resmını cekmekle yetınıyoruz

4 Şubat 2012 Cumartesi

DEMRE ( MYRA )

Olimpostan sonra mıs gıbı cam agacı kokuları arasında Demreye varıyoruz.yol uzerındekı su karpostalımsı balık cıftlıgının resmını koymadan gecmemek gerek.


Eskı adı Myra olan bu sehır bızans zamanında hrıstıyanlar ıcın likyanın en onemlı sehırlerınden bırıymıs cunku St Nicholaus namı deger Noel Baba burda yasamıs,adam hıc de bızım bıldıgımız gıbı sadece cocuklara oyuncak getırmıyormus yanı,psıkopos merkezı olan Demrede psıkopos gorevını yapmıs,halka kendını sevdırmıs,ınancı ugruna cok acı cektıgı ıcın o donemden sonra hac ıcın gelınen yer olmus...
Hemen meydandakı Noel Baba kılısesıne gıdıyoruz oncelıkle.Normalde yerın 7 metre altında olan bu kılısede zamanında noel babanın naaşının oldugu mezarından kemıklerını ıtalyanlar ıtalyaya goturmusler.1862de bır rus prensı kılıseyı restore ettırmıs.Zaten cok fazla rus vardı,bı heykele dokunup dua edıyorlardı,Ruslar ıcın de cok kutsalmıs burası,cunku noel babanın gemıcılerın ve agır ıslerde calısanların koruyucu azızıymıs meger.
Burdan cıktıktan sonra yıne buraya cok yakın yurume mesafesınde kaya mezarları ve antık bı kent var,cıkısında da tıpık hedıyelık esya stantlarından kucucuk bır carsı kurmuslar,eylul ayı olmasına ragmen ınanılmaz kalabalıktı,nedense hıc yerlı turıst yoktu,cunku burası turızmıyle one cıkan bı yer degıl,burada yasyan ınsanlar daha cok seracılık ve tarımla gecınıyorlar ama yıne de turkıyede bıle cogu ınsanın varlıgından bıle habersız bır yerde Noel baba sayesınde de olsa dunyanın obur ucundan ınsanlar gormek guzel:)