12 Ocak 2013 Cumartesi
MARSİLYA...
Pek cok ınsanın aksıne 13 rakamının uguruna inananlardanım aslında,o yuzden 2013 bana ugur getırecek eminim dedim ve acılısı Marsilya yatı ile yaptım:) Pegasus sagolsun ufkumu genısletmeye devam ediyor,bu işin en güzel yanı zaten bu yoksa sabah 4te işe gitmek pek de öekilir bişi değil aslında...
Yatının bir gün sonra oldugunu düşünüp tam uykuya dalmiştım ki telefon çaldı ve apar topar kendimi havaaalanında buldum,nasıl hazırlandım,valize ne attım hiö hatırlamıyordum bile,neyse önemli olan yatıyı kacırmamaktı çünkü Marsilya'ya bayıldım...
Sabah indik ve Nov Otele gittik,ekip bi kac saat uyudu ama ben onları bekledim ve nihayet attık kendimizi dışarı,bu sefer yıne 3 fıremiz var ekipten,sadece Nevzat kaptan ve Tugba vardı,taksıyle sehir merkezine indik ve ilk şu manzara karşıladı bizi..
Marsilya'ya genel olarak baktığımızda Avrupa'nın 3.,Fransa'nında en büyük liman şehri,ben biraz İzmire benzettim,küçük bir körfezi var kendi içinde ve binlerce yatın demirlediği marina haline gelmiş burası,yaklasık bir milyon nufusu var ama bu nufusun cogu yabancılardan oluşuyor,eski fransız sömürgelerinin bulunduğu Afrika'ya coğrafi yakınlığından kaynaklanıyor bu aslına bakarsanız,Kuzey Adrikalı,arap gçcmenler deniz yoluyla yıllardır buraya göç edip bu şehri Akdeniz'den cok biraz arap biraz da Afrikalı yapmış...
Bu karmaşık nufus aslında burayı canlandırmiş,ben daha donuk bekliyordum fransızları ,belkı de güneyin etkisinden olsa gerek insanlar gayet sıcakkanlıydı...
Marinanın karsısında şirin mi şirin sabuncu dükkanları vardı,Provence bölgesinin ünlü lavanta tarlalarından elde edilmiş misss gibi rengarenk sabunlar harikaydı
Birkaç dükkan sonra ise meşhuuur şarap dükkanlarına ugradık, gercekten Türkiye'ye göre bu kadar kaliteli şarapların bu kadar ucuz olması insanı şaşırtıyor
Bir de şu şirin mi şirin dükkanı es geçmek ayıp olurdu herhalde:)
ve boylelikle şehrin merkezi Eski Liman denilen Viex Port'a gelmiş bulunuyoruz,ne güzel tesadüf ki Avrupa'nın yılda iki kez olan büyük indirimine denk gelmişiz,kendimizi bi an alışveriş çılgınlığının içinde buluyoruz,herşey yarı fiyatına düşmüş ama yine de fiyatlar Türkiye'ye gore pahalı,işte meydandan renkli kareler...
bu kadar gezince karnımız acıktı ve yine eski limandaki denize karsı sıralanmıs restoranlardan birine attık kendimizi,Marsilya deniz urunleri konusunda kendini aşmışlardan,her sabah eski limanda balık pazarı kuruluyormuş,biz yetişemedik tezgahlarını temizliyorlarlardı,istridye ciğ geldiği için cesaret edemedim ama levrekten tattım harikaydı
Genelde otobüslerle yapılan şehir turu burada şirin bir mavi trenle yapılıyor,Marsilya'yı kesfetmenın en ıyı yolu bu trenle dolaşmak.İste yukarı cıkarken yakaladığım bir kaç kare...
Yine Marsilyanın simgelerinden kısa bir tekne yolculuğu ile ulaşabileceğiniz Chateau d’If eski bir hapishane. Ancak daha önemli yanı Alexandre Dumas’ın dünyaca ünlü romanı Monte Kristo Kontu’nda yeralan hapishane olması. Şu anda ise siyasal suçlular ikamet ediyor...
Mavi tren bizi son durak olarak Marsilya'nın simgelerinden Basilique Notre Dame de la Garde, yani meşhur Notre Dame Kathedrali'ne cıkarıyor,burası şehre limanın güneyindeki bir tepeden bakıyor.Marsilya manzarası muazzam, karşınızda uzanan Akdeniz, limandan çıkan dev yolcu gemileri ve muhteşem bir Marsilya manzarası size sanki alçaktan uçan bir uçaktaymışsınız hissini yaratıyor
Marsilya'yı genel olarak begendım,zaten deniz olan bir yeri begenmemek mümkün degil benim için,deniz olsun yeter...Eczaneden ilac alırken söylediğim hapı bulmak için seferber olmaları,alışveriş yaparken hangisi daha güzel diye kadınların gelıp gelıp bana soru sormaları,taksicilerin gayet muhabbet ve yardımcı olmaları bile insanlarını sevdirdi,ama tahmin ettiğim gibi tipik Avrupa benim için heryer aynı Avrupa'da, daha güneylere inmek lazım daha güneylere...
Buraya kadar gelmişken mavi trene binmeden,lavantalı sabublarından satın almadan ve deniz urunlerini tatmadan gelmeyin derim :)))
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder