29 Aralık 2013 Pazar

BALLIKAYALAR TABİAT PARKI

Geçtiğimiz yazın sonlarında Karamürselden dalıştan dönerken Gebze yakınlarında insanın oldukça feraha erdiren güzel mi güzel bi tabiat parkından bahsedeceğim. Fotoğrafları kucalarken çıktı karşıma,burası eskiden milli parkmış tabiki hazin son gerçekleşmiş ve keşfedilince alanı gitgide darlaşmış. Şimdilerde trekking ve tırmanış için İstanbula en yakın ve en ideal yerlerden biri. İçinde yemyeşil, ördeklerin yüzdüğü huzurlu bir gölü bile var. Tabi yurdum insanının mangal fantezisinden de oldukça nasibini almış bir yer haline çoktan gelmiş bile. Bizde ramazan dolayısıyla fazla kalabalık olmayısından güzelce tadını çıkarabildik buranın. Sade bir piknik ve arkasından kayalara tırmanarak çok güzel vakit geçirdik. Havanın güzelleşmesiyle yine ilk fırsatta soluğu alacağımız yerler arasına çoktan girdi bile :)

Fotoğraflarla OMSK....

Bir kaç fotoğraf daha paylaşmak istedim Omsk ile ilgili. İşte Dostoyevskinin meşhur müzesi...

26 Aralık 2013 Perşembe

Bembeyaz bir şehir, OMSK

Merhabalar efendim, şu anda sizlere Sİbirya'dan ,yaklaşık -20 derece sıcaklıktan bildiriyorum:) Şu anda karlar altında olan bembeyaz bir şehirden,Omsk'dan...Evet beyaz sanırım bu şehri anlatan en iyi kelime beyaz olurdu sanırım:) yer beyaz,gök beyaz,insanları beyaz,binalar beyaz....yine şirket sayesinde adı sanı duyulmamış bir yatıda daha sizlerle beraberim :) iki gündür buradayım ama ayazı içime derin derin işlemesine ragmen gezilmesik yer bırakmadım sanırım.omsk a genel olarak baktığımızda Sibiryanın güneyinde,bir zamanlar rusyanın başkentliğini de yapmış,petrol doğalgaz altın rezervleriyle zengin olmuş,yaklaşık 1.5 milyon nufusa sahip bir şehir.Ama benim için asıl önemli özelliği hayranı olduğum Rus edebiyatının babalarından Dostayevski'nin sürgün yıllarını geçirdiği hapishanenin burada olması.Bu tarafları hep merak ederdim ,kitaplarda anlatılan şehirleri,sokakları,insanları... İbis hotelde kalıyoruz,gayet merkezi,yürüyerek her yere ulaşabiliyorsun...otelden çıktıktan sonra donmuş bi nehrin üstünden geçiyorsun önce,şöyle ki :)
Köprüyü geçer geçmez bana masallardaki hanselle gretelin pastadan evini hatırlatan şirin mi şirin minicik bi şapelle karşılaşıyorsunuz
O istikamete doğru devam ettiğinizde bugunkü yazımın başrolünü oynayan Dostayevski nin heykeli ve şu anda müze olarak kullanılan hapishanesiyle karşılaşıyorsunuz.Dostayevski 1800lü yıllarda yazar olmadan St. Petersburgda siyasetle ilgilrniyordu ama daha sonraları devlet aleyhine bir komploya kurban gitti ve 4 sene kürek çekme cezasına çarptırıldı,daha sonra bu ceza 4 yıl hücre cezasına çevrildi.buradan çıktıktan sonra tekrar St Petersburga döndü devlette calışmaya devam etti,tekrar ayrıldı maddi sıkıntıya düştü ,o zamanlarda en ünlü romanları yayınlandı.suc ve ceza,karamazov kardeşler en çok ses getirenleriydi,daha sonra St Petersburgda vefat etti.İşte Omsk da sürgün olduğu hapishane şu anda müzeye çevrilmiş durumda.İçeride ona ait eşyalar,karamazov kardeşlerin ilk basımı, yaklaşık 5 kg agırlıgında yıllardır baglı kaldığı prangalar,içine bir kişinin bile güçlükle sığabileceği hücresi kaldı aklımda...resim çekmek yasak tatlı bir kadın olan rehber zar zor izin verdi sağolsun
Gercekten değilik bir duygu,severek okudugunuz dünyaca ünlü birinin yaşadığı evi,sahip olduğu eşyaları görmek,daha önce bunu kıbrıs'ta Namık Kemal'in zindanında da hissetmiştim.Sizden yüzyıl önce yaşamış birinin hayatına bir kısmına tanıklık etmek güzel bir duygu...Oradan çıktıktan sonra yine düz devam ettinizde şehrin tarihi kapılarından biri hatta en meşhur olanı çıkıyor karşınıza,Tara Gates...Bu kapının içinden sekerek geçtiğinizde önceden söylediğiniz dilek gerçek oluyormuş,tabi benim gibi birine hiç hitap etmeyecek bişi bu:)
Yine buradan kaybolmak için gözüme kestirdiğim sokaklardan birine dalıyorum.İki orta yaşlı bayan yol kenarına sigara içmek için geçiyorlar,ben de gidiyorum yanlarına,sırf muhabbet olsun diye sigara istiyorum hemen veriyorlar ,ateşini de yakıyor yaşlı bayan:) sonra bir muhabbet bir muhabbet tabi onlar rusca,ben de ingilizce gibi bişi,vucut dilinde anlaşıyoruz,istanbul diyorum bilmiyorlar,ama güzel bi şekilde anlaşıyoruz nedense sonra bayan çantasından bana minik bir krem cıkartıp veriyor present present diyor :) ben de alıyorum sonra bir resim çektiriyoruz,onlarda benim resmimi çekiyorlar:) sonra giderken yine everday come here diyor bana :) hayatım boyunca görmeyeceğim ama gülümseyerek hayırlayacağım bi bayan :) işte huzurlanrınızda....
Yine yollara düşüyorum,sıcaklık eksilerde,bi zaman sonra parmaklarınız soğuktan uyuşuyor ama ben inatla gezmeye devam ediyorum,bu tecrübeyi de yaşamak lazım bence...Yolun karşısına geçince omsk un simgesi meşhur omsk katedrali çıkıyor karşıma,şu St petersburgdaki meşhur katedrale benziyor,rengarenk gösterişli mi gösterişli.etrafını dolaşıyorum içinden insanların çıktığını görünce tereddü etmeden dalıyorum içeriye,bizim camilerde olan kokunun daha bi değişiği hakim buraya:) içerisi sessiz sakin huzurlu,bi kaç kişi var dua ediyor,kimisi de mum yakıyor,bir de papaz var,içeride isa ve meryemin onlarca altın varok çerçevede resimleri var...hiç resim çekmeden usulca çıkıyorum dışarı :)
Bu sovyet ülkelerinde dikkat ettğim bişi var ki Bişkek de öyleydi,magazaların,marketlerin hatta restoranların dışarıdan baktığınızda ne olduğunu asla anlayamıyorsunuz..Tabi bunda dışında rusca tabela olmasının da etkisi var ama hiç mi belli olmaz ya,hal böyle olunca bodoslama dalıyorsunuz içeriye:) neyse ki her seferinde doğru tutturdum,küçük han gibi bir yere girdim,çok değişik gerçekten,sanki bir okulun giriş katı gibi,odaların içinde dükkanlar var ve hepsi birbirinden farklı,gübenim girdiğim girişte hediyelik eşya ve iç çamaşırcı,daha sonra animasyon dükkanl,kitapcı falan diye alakasız bir şekilde sıralanıyordu,Bişkek de aynı şekildeydi,şöyle ki :)
Dün tüm ekiplerin gittiği ,binbir zorlukla bulduğumuz ama benim umduğum gibi çıkmayana Vanilla cafe nin sokagına gelmışım farketmeden ki burası omsk un en meşhur caddesi oluyor,sağlı sollu magazalar var yine ama ne oldukları belli değil :) orada yine omsk un simgelerinden savaş zamanının anısına yapılmış yerdeki demir adamı ve bankta oturan kadının resimlerini çekiyorum hatta bi grup kızdan da benim resmimi çekmelerini rica ediyorum gerçekten hiç ego ve kompleks daha doğrusu kendilerini begenme yok bu kızlarda.türk kızlarında bu kızların güzelliklerinin yarısı olsa bile olacakları düşünmek istemiyorum :)
Sanata düşkün bir millet her yerde demirden ,taştan onlarca heykel var,hatta otelin karşısında özgürlük ateşimi simgeleyen minik bir ateş ve etrafında savaş sırasında ölen insanların anısına yapılmış heykelleri de unutmadan resimlerini koyayım:)
Kahve içmek için Berlin cafeye oturuyorum sonrasında,oturanların çogu kadın,hepsi güzel ve bakımlı,bu Allah vergisi buna yapacak bişi yok :) üstelik nazik ve karakterliler,gerçekten bu ırkı takdir ediyorum.genel olarak buraları begendiğimi söyleyebilirim,bizden tamamen farklı bir kültür,bu sovyet ülkelerinde beni çeken ne var anlamıyorum :) yine gelmek isterim buralara ama mümkünse bu kadar soguk olmasın :) öylesine çektiğim bir kaç kareyi de sizlerle paylaşıp bitirmek istiyorum yazımı,görüşmek üzere....

14 Aralık 2013 Cumartesi

Çikolata Kokulu Masal Şehri, BRUGGE.....

''Uyanık olduğumu biliyorum ama yine de rüyadaymışım gibi geliyor " cümlesi 'in Brugge' filminde Brugge'ü en iyi anlatan cümleydi sanırım.Ilk kez bu filmde görüp aşık olmuştum kendilerine...Geçen sene 5 günlük Bruksel yatıyı programda görünce gitmeyi çoktan aklıma koymuştum bile. Giderken türlü zorluklar atlatsam da yine de vazgeçmeyip gittiğimde iyi ki gelmişim dedim trenden ilk indiğim anda.çünkü iner inmez tren garından çıktığınızda bambaşka bir dünya karşılıyor sizi.bu gerçek olamayacak kadar güzel olan masalsı atmosferin içinde buluyorsunuz bir ânda kendinizi.ama önce şu muhteşem manzaralı tren yolculuğumun resmini de koymadan geçemeyeceğim
Tren istasyonundan ister yürüyerek ister otobüsle çok kısa bir sürede şehir merkezine ulaşabilirsiniz.meydana indiğim anda filmde gördüğümden çok daha fazla güzel bir yerde olduğumu anladım.sanki o şehir o hep oradaymış da ben gelecekten geliyormuşum gibi,sanki zaman makinesinde yolculuk yapmış gibi... Brugge un tarihine baktığımızda 11.yüzyılda Avrupa nın en önemli ticaret ve liman şehirlerinden biriymiş.tabi zamanla seller ve coğrafi şekillerin değişikliğinden bi iki kanal dışında denizle bağlantısı tamamen kesilmiş.ama günümüze o halinden pek bir değişiklik kaybetmediğinden Avrupa'nın en önemli turistik şehirlerinden şu anda. Brugge ü gezmenin en güzel yolu kanal turu yapmak sanırım.kendimi sakin sessiz kuğularla birlikte bir masal filmindeymişim gibi hissettim kendimi.ummadık görüntüler aklınızı başından alabiliyor! hala aklımda unutulmayan anlar kaldı o kanal turundan.... Tekrar meydana geliyorum.bir tarafta restoranlar bir tarafta şehir turları yapan faytonlar bir tarafta çiçek pazarı bir taraftan pancake ve çikolata kokusu ....Avrupa'nın fabrikadan çıkmış gibi duran düzenli ve ihtişamlı şehirlerinden çok ama çok farklı,huzurun sakinliğin hakim olduğu masallardan fırlamış gibi biblo gibi bir şehir,böyle huzuru hiçbir Avrupa şehrinde görmedim...Meydandanki restoranlardan birine oturuyorum ve Belçika'ya has hastası olduğum beyaz şarapları mideye söylüyorum yanına da yine buraya has ev yapımı biralardan....
Daha sonra masadan kalkıp Bruj un simgesi olan meşhur çan kulesine gidiyorum.Filmin final sahnesiyle de özleşmişti.Buranın ilginç bir öyküsü var.Kule eskiden hazine ve belediye ile ilgili arşivlerin saklanmasında ve aynı zamanda şehre karşı olan saldırılarıgözetlemek için yapılmış olsa da bu konuda pek başarılı olamamış ve defalarca yanarak şehrin tüm kayıtlarının yok olmasına sebep olmuş.Ama hala ortaçağdan kalma çan kulesiyle beraber Belfry Bruj un en göze çarpan yapısı.Kulenin tepesine 366 adet merdivenle ulaşıyorsunuz.Çıkasıya kadar ecel terleri dkseniz de çıktığınızda önünüze serilen manzara nefes kesmeye yetiyor açıkçası. Benim gittiğim zaman turistik dönem olmadığından rahat rahat, şehri dinleyerek,sokaklarında kaybola kaybola kısa da olsa ama güzelce dolaştım şehri.Ama kış mevsimi olduğundan hava kararmaya başlayınca mecburen döndüm Bruksele.Bir gün kesinlikle tekrar geleceğim yerlerden biri daha burası.Fotograf makinamın hafıza kartını unuttuğum için sınırlı sayıda fotoğraf çekebildim ama siz bu güzellikten mahrum kalmayın diye en güzel Bruj manzaralarıyla başbaşa bırakıyorum sizi... İşte Bruj un biblo gibi evlerinden biri...
bu da meşhur meydan...
bu da oradan aldığım minik bir hatıra...
meşhur Belfry Kulesi...
işte size gitmeniz için bir kaç neden daha :)...